13 Haziran 2011 Pazartesi

maslow seçim teorisi


şu yaşıma kadar ne herhangi bir siyasi görüşün savunucusu oldum ne de herhangi bir siyasi partinin sempatizanı ama seçim sonrası toz duman olan gündemle beraber birkaç kelam etmek farz oldu, hem böylece aylardır ara vermiş olduğum bloga bir şeyler karalamış oluruz

öncelikle mevcut tabloyu üç aşağı beş yukarı bekliyordum ama farkın bu kadar belirgin olacağını tahmin etmiyordum açıkçası, bakkal hesabıyla ülkedeki her iki kişiden biri akp'ye oy vermiş ki bu gerçekten (sebepleri ne olursa olsun) büyük bir başarıdır. gelelim asıl konuya, başta sosyal medyada olmak üzere son aylarda akp'ye karşı bu denli büyük tepkiler varken (ya da biz öyle sanıyorduk) nasıl olur da son genel seçimlerdeki oy oranını da arttırarak ezici bir üstünlükle iktidarını devam ettiriyor akp? her şeyden önce görmezden gelinmemesi gereken nokta başta tayyip erdoğan olmak üzere tüm akp kadrosunun seçimlere gerçekten çok iyi hazırlanmış olduğu ve çok doğru stratejilerle (muhalefet partilerinin üstün olduğu izmir, antalya gibi şehirlerde bakanları ve halkın inandığı kişileri aday göstermek gibi) zaten güçlü olan elini daha da güçlendirmesidir. bu doğru hamlelerle kıyı kesimdeki şehirlerde de ağırlığını iyiden iyiye hissettirmeye başladılar. bir diğer nokta da ilk maddeye paralel olarak muhalefet partilerinin seçimlere gerçek anlamda hazırlanamamış olmasıdır; en basitinden şöyle bir örnek vermek gerekirse yıllardır chp'nin kalesi olan bilecikte aday olarak halkın gerçekten çok sevdiği ve inandığı isim yerine tüm tepkilere rağmen 2 dönemdir seçilen ama neredeyse hiçbir icraati olmayan birisini tekrar aday gösterdi ve chp uzun yıllar sonra bilecikten bu sene milletvekili çıkartamadı. bu bazı şeyleri çok net ortaya koyan basit bir örnek, bunun gibi bir çok örnek verilebilir muhalefet partilerinin dersini iyi çalışmadığını ortaya koyan

ve gelelim akp'nin bu büyük başarısındaki en büyük etkene.. ünlü abd'li psikolog abraham maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisi teorisi der ki; insanların belirli kategorilerdeki ihtiyaçlarını karşılamalarıyla, kendi içlerinde bir hiyerarşi oluşturan daha 'üst ihtiyaçları tatmin etme arayışına girerler ve bireyin kişilik gelişiminin, o an için baskın olan ihtiyaç kategorisinin niteliği tarafından belirlenir. yani kısaca insanoğlu belli başlı temel ihtiyaçlarını karşılayamadan daha üst seviye ihtiyaçları öncelik olarak görmez, bu teoriyi seçim & seçmen bağlantısına ilişkilendirmek gerekirse yarısından fazlası geçim hatta açlık sınırında olan bir ülkedeki insanlardan temel fiziksel gereksinimlerini karşılamadan hak, adalet, sosyal bilinç gibi konuları bu temel gereksinimlerin önüne koymasını beklemek biraz abes kaçar diye düşünüyorum; özetle bu insanlar ne internet yasaklarını düşünür ne de ygs skandallarını, onlar sadece ekmeğinin derdindedir. o yüzden iyi kötü de olsa ellerindeki işi, aşı kaybetmemek adına mevcut düzeni korumak istemeleri çok doğaldır. zaten ülkedeki insanların hepsi belli bir refah seviyesinin üzerinde olsaydı akp'nin oy oranı %20'den fazla olmazdı, ama ülkenin mevcut konjonktürünü düşününce böyle bir tablonun çıkması çok da şaşırtıcı değil, belki muhalefet partileri derslerine biraz daha çalışsalardı bu fark %3-4 civarı daha az çıkabilirdi ama sadece o kadar daha fazla değil

şu aşamada benim tek beklentim (daha doğrusu temennim) 2007de yaptığı konuşmaya pek paralel davranmayan başbakanın meşhur "balkon" konuşmasında söylediklerinde samimi olması ve tüm ülkeyi gerçek anlamda kucaklamasıdır, aksi takdirde bu kutuplaşma sosyal medyayı da aşıp gerçek hayata da yansıyacaktır ki bunun sonuçları gerçekten felaket olur

ha bu arada benim de tek siyasi görüşüm beşiktaş!